Ana Sayfa İletişim Ziyaretçi Defteri Toplist Reklam Ver
Duyru : Web Sitemiz Yapım Aşamasındadır. ELimizden Geleni Yapmaya Çalışıyoruz..'' İlginiz İçin Teşekkürler ''

ilahiaskvebiz

iman

İman
ALLAH SEVGİSİ
Herkes, kendi varlığını, bunun olgunlaşmasını ve hiç yok olmadan devam etmesini ister. Kendini ve Rabbini bilen, varlığının devam etmesinin kendi elinde olmadığını, ancak Allahü teâlânın dilemesiyle var olduğunu bilir.

Varlıkların hepsi Allahü teâlânın kudretiyle vardır. Hiç kimse, kendi kendini yaratıp, hayatını devam ettiremez. O hâlde, kişinin, kendini yaratan, çeşitli ni'metler veren, yaşatan Rabbimizi sevmemesi mümkün değildir. Eğer sevmiyorsa, kendi yaratılışını bilmediğinden, cehâletindendir. Çünkü sevgi, ma'rifetin, (ya'nî bilmek, anlamak) meyvesidir.

Bir şey önce bilinip anlaşıldıktan sonra sevilir. Ya'nî ma'rifet olmadan sevgi olmaz. Sevgi ma'rifete göredir. Ma'rifet ne nisbette ise, sevgi de o nisbette olur. Rabbini bilen elbette O'nu sever. Çünkü kendini sevenin, kendini yaratanı sevmemesi düşünülemez.

Güneşin yakıcı sıcağına mâruz kalan gölgeyi sever. Gölgeyi seven de ister istemez, gölge veren ağaçları sever. Kâinatta ne varsa, Allaha nisbetle, gölgenin ağaca nisbeti gibidir. Gölgenin varlığı ağacın varlığına bağlı olduğu gibi, her şey Allahın eseri olup, hepsinin varlığı, O'nun varlığına bağlıdır.

Herkes, kendine iyilik edeni sever. Bir zengin, bütün mallarını birisine verse, "Bunları dilediğin gibi tasarruf et!" dese, bu ihsânı zenginden bilmek yanlış olur. Zengini ve o malı yaratan, seni zengine sevdiren, sana mal vermesinin zengin için hayır olduğu düşüncesini veren kimdir? Eğer zengin, seni sevmeseydi, malı sana vermekle, dünya ve âhırette hiç bir kazancının olmıyacağını bilseydi, sana malının zerresini verir miydi?

Şu hâlde, Cenâb-ı Allah bu sebepleri yarattı. Demek ki insana asıl ihsânda bulunan, bu işe zengini vâsıta edendir.

Zengin, o malı sana vermekle peşin veya ilerisi için bir menfaat düşünmüştür. Seni minnet altına almak, kendini övdürmek, cömertlikle meşhur olmak, gönülleri kendine bağlamak, herkese kendini sevdirmek ve saydırmak gibi peşin menfaati vardır.

Ayrıca, âhırette çok sevâb kazanmak üzere ilerisi için yatırım yapmaktadır. Yoksa hiç kimse, malını boşu boşuna vermez, bir maksat için verir. Maksadı sen değilsin. Sen onun maksadını yerine getirmek için bir vâsıtasın.

Demek ki sana iyilik eden, sana değil, kendine iyilik etmiş olur. Sonra, o verdiğinden fazlasını beklemektedir. Çünkü o, Allahın en az bire on veya bire yedi yüz, hattâ daha fazla vereceğini biliyor. Böyle bir ümidi olmasa sana bütün mallarını verir miydi?

İnsan, kendine faydası dokunmasa bile, iyilik edenleri sever. Kendine zararı dokunmasa bile kötülük edenlerden de nefret eder. O hâlde, bütün mahlûkatı yaratıp, onlara çeşitli ni'metler ihsân eden yalnız Allahtır. Herkese iyilik eden de sevilir.

Kendine hiç bir faydası olmasa da insan, güzeli, güzelliğinden dolayı sever. Beş duyu ile de anlaşılmıyan; fakat kalb gözü ile görülen güzellikler de vardır. Güzel ahlâk, böyledir. İmâm-ı a'zam hazretlerini güzel vasıflarından dolayı severiz. Demek ki güzel sevilir. Mutlak güzel, ortağı, eşi, benzeri olmıyan, dilediğini yapan yalnız Allahtır.

İnsan benzediği şeye meyleder. Çocuk çocukla, büyük büyükle arkadaşlık kurar. Âlim, âlimi, bir san'atkârdan daha çok sever. İlim sahibi olan da herşeyi bilen Allahı sever. Basîret sahipleri gerçek sevgiye lâyık olanın yalnız Allah olduğunu bildirmişlerdir.

BİR MEZHEBE UYMAK ŞART MIDIR?
Bir kimsenin bir mezhebe uyması demek, o kişinin şöyle düşünmesi demektir: "Benim, dinimin emir ve yasaklarını dinin dört kaynağından çıkartmam mümkün değildir. (Meselâ, Hanefî mezhebinde olan bir kimse) Ben İmâm-ı a'zam hazretlerinin ilminin üstünlüğüne inanıyorum. O'nun bildirdiği bütün hükümlerin, Kur'ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uygun olduğuna itimat ediyorum. Bunun için de İmâm-ı a'zam hazretlerini kendime rehber ediniyorum, dinde ne bildirdiyse doğru kabûl ediyorum."

Zaten ibâdetlerini, i'tikâdını belli bir mezhebe göre yapmıyanın îmânını muhafaza etmesi çok zordur. Uçurumun hemen kenarındaki insan gibidir. En ufak bir rüzgârla kendini uçurumun dibinde bulur. Çünkü, kişinin kendi başına dinin bütün emir ve yasaklarını Kur'ân-ı kerîmden çıkartması mümkün değildir.

Bunun için âkıl ve bâlig olan müslüman evlâdının, önce "Kelime-i şehâdet" söylemesi ve bunun mânâsını öğrenip, inanması lâzımdır. Sonra da Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan i'tikâd, ya'nî îmân edilmesi lâzım olan bilgileri öğrenip, bunlara inanması lâzımdır.

Sonra da, Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, ya'nî islâmın beş şartını ve helâl, harâm olan şeyleri öğrenmesi, bunlara inanması ve uygun yaşaması lâzımdır.

Bunları öğrenmek ve uymak lâzım olduğuna inanmıyan, önem vermiyen "mürted" olur. Ya'nî Kelime-i şehâdet getirerek müslüman olduktan sonra, tekrar kâfir olur.

Dört mezhebin i'tikâdı birbirinin aynıdır. Dört mezhebden birinin îmân ve fıkıh bilgilerine tâbi olan, uyan bir müslümana "Ehl-i sünnet" veya "Sünnî" denir.

Dört mezhebin, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan emir ve yasaklara uymakta, zaten hiç ayrılıkları yoktur. Yalnız, açıkça bildirilmiyenleri anlamakta ayrılmışlardır.

Şöyle bir benzetme yapacak olursak, hacıların, birinin hava yolu ile, diğerinin kara yolu ile, bir diğerinin de deniz yolu ile Kâ'be-i şerîfe götürülmesi gibidir. Neticede her biri aynı yere gitmektedir ve hedef aynıdır. Hepsi aynı yerde buluşmaktadır. Ayrılık şekildedir. Aslında ayrılık yoktur. Biri Kâ'beye diğerleri başka yere gitmemektedir.

Bu kadarcık ayrılıklar da, Allahü teâlânın müslümanlara rahmetidir. Sağlıkları, çalıştıkları ve yaşadıkları yerler başka başka olan insanlara, hangi mezhebe uymak kolay gelirse, onun "Fıkıh" kitaplarına göre ibâdet ederler.

Tek bir mezheb olsaydı, herkes buna uymağa mecbur olurdu. Bu da, çok kimseye güç gelirdi. Hattâ imkânsız olurdu. Dört mezhebin herhangi birine uyan müslümanlar, birbirlerini kardeş bilirler. Bunların tarih boyunca, dövüştükleri hiç görülmemiştir. Mezhebcilik yapmazlar. Ya'nî diğer üç mezhebi kötülemezler. Dördünün de Cennete götüren yol olduğuna inanırlar.

Bu dört mezhebin müctehidleri imâm-ı a'zam hazretlerinin, talebeleri, çocukları gibidir. Hepsinin üstâdı O'dur. İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, hergün sabah namazını câmide kılıp, öğleye kadar suâllere cevap verirdi. Öğleden önce, oturduğu yerde Kaylûle yapardı. Güneş zevâle, tepeye yaklaşınca kaylûle yapmak, ya'nî biraz uyumak sünnettir.

Öğle namazından sonra, yatsıya kadar, talebeye ilim öğretirdi. Yatsıdan sonra evine gelip, biraz dinlenir, sonra câmiye gider, sabah namazına kadar ibâdet ederdi. Bu hâli, sözlerine güvenilir birçok kıymetli kimse haber vermiştir.

EHL-İ SÜNNET İTİKÂDI
1- Allahü teâlânın sıfatları vardır.
2- Îmân artmaz ve azalmaz.
3- Büyük günâh işlemekle îmân gitmez.
4- Gayba îmân esâsdır.
5- Îmân konusunda kıyas olmaz.
6- Allahü teâlâ Cennetde görülecekdir.
7- Tevekkül îmânın şartıdır.
8- Ameller (İbâdetler) îmândan parça değildir.
9- Kadere îmân, îmânın şartıdır.
10- Amelde bir mezhebe tâbi’ olmak şartdır.
11- Eshâb-ı kirâmın ve ehl-i beytin ve Peygamberimizin zevcelerinin hepsini sevmek şartdır.
12- Dört halîfenin üstünlükleri, hilâfet sırasına göredir.
13- Namaz, oruc, sadaka gibi nâfile ibâdetlerin sevâbını başkasına hediyye etmek câizdir.
14- Mi’râc; rûh ve beden olarak yapılmışdır.
15- Evliyânın kerâmeti hakdır.
16- Şefâ’at hakdır.
17- Mest üzerine mesh câizdir.
18- Kabir suâli vardır.
19- Kabir azâbı rûh ve bedene olacaktır.
20- İnsanları ve işlerini de Allahü teâlâ yaratır. İnsanda irâde-i cüz’iyye vardır.
21- Rızk, halâlden de olur, harâmdan da olur.
22 - Velîlerin rûhları ile tevessül edilir ve onların hâtırına duâ edilir
EHL-İ BEYTİ SEVMEK İMANDANDIR
Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti, Allahü teâlâyı sevmek ve Allahın sevmediklerini sevmemektir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti, Allah dostlarını sevmek ve O'nun düşmanlarına düşmanlık etmektir.)

Allahü teâlânın en çok sevdiği resûlü Muhammed aleyhisselâmdır. O'nun da en çok sevdiği Ehl-i beyti ve Eshâbıdır.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(İslâmın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.)

(Size iki şey bıraktım. Allahın kitabı ve Ehl-i beytim. Bunlara uyan, hidâyet üzere olur. Uymayan sapıtır.)

(Allah, kızım Fâtıma'ya ve onun zürriyetinden gelenlere Cehennemi harâm kıldı.)

(Vallahi Ehl-i beytimi sevmiyenin kalbine îmân girmez.)

Eshâb-ı kirâm "Yâ Resûlallah! Ehl-i beyt kimlerdir?" diye sordular. O esnâda, imâm-ı Alî geldi. Mübârek paltosu altına aldılar. Fâtımatüzzehrâ da geldi. Onu da yanına aldılar. İmâm-ı Hasen geldi. Onu da, bir yanına, sonra gelen imâm-ı Hüseyn'i de öbür tarafına alarak,

(İşte benim Ehl-i beytim bunlardır. Yâ Rabbî, bunlardan kötülüğü kaldır ve hepsini temiz eyle!) buyurdu.

Her namazda, (Âl-i Muhammedin) diye duâ ettiğimiz Ehl-i beyt bunlardır.

Hazret-i Ali'nin fazîleti ile alâkalı hadîs-i şerîflerden ba'zıları da şöyle:

(Ali'yi ancak mü'min olan sever ve ona ancak münâfık olan buğzeder.)

(Ali'yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, müslümanların günâhını yok eder.)

(Kızım Fâtıma'yı Ali'ye vermeyi Rabbim bana emreyledi. Allahü teâlâ, her peygamberin sülâlesini kendinden, benim sülâlemi de Ali'den devam ettirmiştir.)

Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, Ehl-i beyte, buyuruyor ki, (Allahü teâlâ sizlerden ricsi ya'nî her kusûr ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tâm bir tahâret ile temizlemek irâde ediyor.)

Ehl-i beyti sevmek, âhırete îmân ile gitmeğe, son nefeste, selâmete kavuşmağa sebep olur. Ehl-i beyti sevmek, her mü'mine farzdır. Peygamber efendimiz, bir hadîs-i şerîfte buyuruyor ki, (Ehl-i beytim, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Onlara tâbi olan, selâmet bulur. Geri kalan helâk olur).

Ehl-i beytin fezâil ve kemâlâtı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeğe, insan gücü yetişmez. Onların kıymetleri ve büyüklükleri, ancak âyet-i kerîme ile anlaşılmaktadır. İmâm-ı Şâfi'î bunu ne güzel bildiriyor, diyor ki:(Ey Ehl-i beyt-i Resûl! Sizi sevmeği, Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde emir ediyor. Namazlarında size duâ etmiyenlerin namazlarının kabûl olmaması, kıymetinizi, yüksek derecenizi gösteriyor. Şerefiniz ne kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde sizleri selâmlıyor.)

Eshâb-ı kirâmın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna inanmıyanlar, ya'nî Eshâb-ı kirâmı Ehl-i beyte düşman zannedenler, âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere inanmamış olur. Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermâyesidir.

Her işte olduğu gibi, Ehl-i beyte sevgide de aşırıya kaçmamalıdır. Meselâ, hazret-i Ali'yi, Eshâbın en üstünü bilmek, peygamber bilmek, ilâh bilmek hürmet, saygı olmaz, Ona hakaret olur. Onu üzmüş olur. Nitekim halifeliğinde birisi kendisine, ilâh dediğinde, çok üzülmüş, o kimseyi cezâlandırmıştı.
İMANIN GİTMESİNE SEBEP OLAN ŞEYLER
1- Bid’at sâhibi olmak. Ya’nî i’tikâdı bozuk olmak. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği i’tikâddan çok az da olsa ayrılan sapık veyâ kâfir olur.
2- Zayıf , şübheli olan îmân.
3- Büyük günâh işlemeğe devâm etmek.
4- Ni’met-i islâma şükrünü kesmek.
5- Âhırete îmânsız gitmekden korkmamak.
6- Haksız yere zulm etmek.
7- Sünnet üzere okunan ezân-ı Muhammedîyi dinlememek.
8- Anaya-babaya âsî olmak.
9- Doğru olsa bile çok yemîn etmek.
10- Namazda ta’dîl-i erkânı terk etmek.Şartlarına uygun kılmamak.
11- Namazı önemsiz sanıp öğrenmeğe ve çoluk-çocuğa öğretmeğe önem vermemek, namaz kılanlara ma’nî olmak.
12- Alkollü içki içmek.
13- Mü’minlere eziyyet etmek.
14- Yalan yere Evliyâlık ve din bilgisi satmak.
15- Günâhını unutmak, küçük görmek.
16- Kibirli olmak, ya’nî kendini beğenmek.
17- Ucb, ya’nî ilim ve amelim çokdur demek.
18- Münâfıklık, iki yüzlülük.
19- Hased etmek, din kardeşini çekememek.
20- Üstâdının,din büyüklerinin islâmiyyete aykırı olmıyan sözünü yapmamak.
21- Bir kimseyi, tecribe etmeden iyi demek.
22- Yalanda ısrar etmek.
23- Alimlerden kaçmak, uzak kalmak.
24- Erkekler ipek giymek.
25- Gıybetde ısrar etmek.
26- Kâfir olsa da komşusuna eziyyet etmek.
27- Dünyâ işi için, çok gazâba gelmek, sinirlenmek.
28- Fâiz alıp-vermek.
29- Sihrbazlık, büyü yapmak.
30- Müslüman ve sâlih olan mahrem akrâbayı ziyâreti terk etmek.
31- Allahü teâlânın sevdiği kimseyi sevmemek; islâmiyyeti bozmak istiyenleri sevmek.
32- Mü’min kardeşine kin tutmak.
33- Zinâya devâm etmek.
34- Livâtada bulunup, tevbe etmemek.
35- Ezânı, fıkh kitâblarının bildirdiği vaktlerde ve sünnete uygun okumamak ve sünnete uygun okunan ezânı işitince saygı ile dinlememek.
36- Haramı işliyeni görüp de, gücü yetdiği hâlde, tatlı dil ile mani olmamak.
37- Karısının, kızının ve nasîhat vermek hakkına sâhib olduğu kadınların haram işlemelerine ve kötülerle görüşmesine râzı olmak.
Bugün 3 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!

REKLAM ALANI
► Link Eklenecek ► Link Eklenecek ► Link Eklenecek
► Link Eklenecek ► Link Eklenecek ► Link Eklenecek

Sitemizde yayınlanan Yazılar İnternetten Alıntıdır, kesinlikle sitemizde Küfürlü İçerikler Yoktur.
Sitemizde Yayınlanan Multimedialar'ı Download Etme Yetkisine Sahip Degilsiniz. Sadece Tanıtım Amaclıdır.

Copyright © 2008 Design By Sanal-Dunyamiz.tr.gg - İlahiaskvebiz.tr.gg - sanaldunya.forum.st ''Bedava-Sitem.Com Ekibine Teşekkürler''

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol